’36 Saate Paris’ ‘i yürüyerek gezmete devam ediyoruz.
Bazilikanın içindeki ferah ve aydınlık ortam gerçekten dikkat çekici, görkemini farklılaştıran ve diğerlerinden hemen ayıran bir ayrıntı. Hristiyanlık dünyasında da sınıfsal olaylar yüzünden ayrı bir yeri olan bazilika, her daim kalabalık ve turistik bir yer haline gelmiş durumda. Burada tüm şehri ayaklarınızın altında hissedebiliyorsunuz. Özellikle de çan tepesine çıkarsanız, ki daha sonra çıktığınız basamaklara hiç pişman olmayacaksınız. ’’ Hey! O da ne? ‘’ Eyfel Kulesi karşımızda! O halde Eyfel’ e selam verme zamanı geliyor. Geriye dönerken Montmarte, havanın da hafif kararmaya başlamasıyla daha ışıltılı ve kalabalık bir hale bürünmeye başlıyor. Biz metroya atladığımız gibi Eyfel’ de alıyoruz soluğu ve işte Eyfel Kulesi…
Birçok tartışmaya sahne olan ama sonunda Paris’ in simgesi olan kule ihtişamlı bir şekilde yükseliyor önümüzde ve şansımıza belli zaman aralıklarıyla yapılan kuledeki ışık gösterisine denk geliyoruz. İnsanların çığlıkları, muhteşem ışık gösterileri ve önümüzde Eyfel… Denklaşörlere deli gibi basılıyor ve güzel kareler yakalanıyor ardı ardına.
Yola devam etmeliyiz hava karardı artık. Seine Nehri’ nden Opera’ ya doğru devam ederek 3.köprüden karşıya geçiyoruz ve doğru Champ Elysees..
Güzel restoranların, şık mağazaların olduğu keyifli bir yer. .Bir şeyler yemek ya da alışveriş için doğru nokta. Champ Elysees geçilir ve metroya atlayarak doğru St. Paul’ e.. Ara sokaklarında kaybolmak isteyebileceğiniz bir yer burası. Her sokakta irili ufaklı klasik Fransız restoranları, kısık ışıklar, yığma tuğla duvarlar, şaraplar, yemekler… Kendinizi Fransız gibi hissedeceğiniz bir yer. Her sokakta ayrı bir dükkana kapılıyor ve nerede oturmak istediğinize karar veremiyorsunuz.
Eee oraya kadar gitmişken falafel yemeden dönülmez. Küçük bir falafel dükkanının Paris’ in ortasında bu kadar isim yapması gerçekten saygı duyulacak bir durum. Elimize alıyoruz falafellerimizi ve dolanıyoruz sokaklarda. Keyif böyle birşey bazen, çokta gerçek aslında. Sonrasında şirin bir barda birkaç kadeh yudumlamayı hak ediyoruz ve arkasından 4-5 saat uyumak için hotelimize doğru yola koyuluyoruz. Ve sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp, uçağa kadar kalan az zamanımızı şehrin kalan kısmına ayırıyoruz.
Klasik durağımız haline gelen ve her seferinde lezzetine hayran kaldığımız küçük kafemizde güzel bir kahvaltı ve doğru Les Halles…
Alışveriş yapabileceğiniz dükkanlar, alışveriş merkezleri, restoranları, şirin cafeleri olan bir bölge burası. Herkesin kendine uygun birşeyler bulabileceği bir yer. Biz biraz alışveriş yaparken bu sefer enfes croissantlarımızı atıştırıyoruz yol üstünde. Biraz daha dolaşırken bir restorana uğrayıp artık öğle yemeğimizi yiyoruz ve dönüş yolu…
Yaklaşık 36 saatte koca bir şehir turu; sırtımızda çantalarımız, ayaklarımızda derman kalmamış halde.. En son havaalanında elimizde küçük bir şişe Bordeaux Merlot şarabımızı yudumlayarak vedalaşıyoruz Paris’ le.
Rüya gibi… Hafızanızda kareler birbirine giriyor ve hepsinden ayrı bir keyif alıyorsunuz.