2. BÖLÜM
Her gün açılan bir ipi yeniden bağlamakla, yerinden oynayan taşı düzelmekle, mutfak tezgahına doluşan kumları temizlemekle uğraşmaktan söylenip duruyorduk ilk başlarda. İyi de neye söyleniyorsun ki? Şu an için gidecek başka bir yer, yapacak başka bir şeyin var mı? O zaman söylenmeyi bırak. İş paylaşımı yap. Yaptığın şeyle mutlu ol. Yoldan topladığın şeylerle kendine bir ev yapmaya çalıştın ve bak iyi kötü işe yarıyor. Ufak tefek aksaklıklar olacak tabi. Her geçen gün daha sağlam bir şekilde yeniden yapmayı öğreniyorsun. Bence bununla mutlu olmalısın. 10 gün sonra artık yaptığımız şeyleri yeniden düzeltmekle uğraşmıyorduk. Sadece kum fırtınası nedeni ile taşların üzerinden kalkan kumları yeniden koyuyorduk. 15 günün sonunda artık bunu da yapmıyorduk. Çünkü başka bir şey daha öğrenmiştik. Kumları sulamak! Evet rüzgar kumları uçuyor değil mi? Kum ıslanınca sertleştiğine göre rüzgar onları bizim taşlarımızın üzerinden alıp götüremez artık. 🙂
Çadırda yaşıyor olmak derli toplu ve temiz olmaktan vazgeçmek değil. İyide kumun içindeyken her an esmeye başlayacak rüzgar ile çadırda ne varsa kum olacak yeniden. 2 saat önce temizlediğin çadır bir anda kum içinde kalabiliyor. Söylenip öfkelenmek, surat asmak ne işe yarıyor? Yine sen temizliyorsun yine sen topluyorsun. Nerde yaşadığını unutma, çöldesin! Eğer kum yoksa etrafında sorun var demektir. 🙂 Söylenmek yerine çare ara bence… Eşyalarımız daha az yer kaplasın diye kullandığımız iki tane sıkıştırma torbalası vardı. Motordan dururken bir işe yaramıyorlar nasılsa şu anda dedik ve çadıra getirdik. Birisine uyku tulumlarını koyup diğerine gece yatarken giydiğimiz ve çadırda kullandığımız kıyafetleri koyup kapatmaya karar verdik. İşe yaradı mı yaradı. 3. Gün sabahı alışmıştık bile. Kıyafetleri değiştir katla içine koy, çadırın bir kenarında dursunlar. Gel bakalım kum fırtınası artık eşyalarımızın arasına süzülemezsin…
Kıyafetlerde uyku tulumları da küçülünce çadır pek bir büyüdü. Kum fırtınası çıktığında çadırın içinde kullandığımız alan genişledi genişlemesine ama saatlerce yerde oturmak zorunda kalmaktan pek mutlu değildik. Sabah kahvaltı etmekte zorlandığımızda, öğlen doğru düzgün yemek yiyemediğimizde, yerde otururken kumlarla boğuşmaktan bunaldığımızda bazen çaresiz hissediyorduk ve soruyorduk birbirimize ‘’burada ne yapıyoruz? Kalkıp gitsek mi?’’ Bu düşünce bize bir şeylere yenik düşmüşüz hissi veriyordu ay zamanda. Ne yapsak derken aklıma bir fikir geldi ama denemeden Ferry’ e söylemek istemedim. Biz matlarımızı zaman zaman dışarda rahat oturmak için koltuk haline getiriyorduk. İyi de bunu neden çadırın içinde yapmıyoruz ki? Motosikletten matların sandalye çubuklarını aldım. Matları sandalye haline çevirdim ve baktım ki gayet güzel görünüyorlar ve rahatlıkla çadırın içinde oturulabilecek durumdalar. Ferry’ i çağırdım sana sürprizim var diye. Görünce hem çok şaşırdı hem de çok mutlu oldu. Elimizde neler olduğunu ve onlarla neler yapabileceğimizi tekrar tekrar düşününce kendimizi mutlu edecek bir şeyler yaratacağımızı görmüş olduk. Gün içinde çadırda mahsur kalmak bizi mutsuz etmemeye başladı. Rahatlıkla kahvaltımızı edip, oyun oynamaya, kahve içmeye başladık…. Hatta geceleri çadır bir anda sinema odasına döndü. Sandalyelere kuruluyoruz. Motosiklette kullandığımız depo çantalarını da üst üste koyup masa yaptıktan sonra. Tablet’ i yerleştir, filmi aç ve keyfine bak…
Gün içinde çadırda oturmak eğlenceli oldu olmasına da kapı pencere kapalı en üst katta yazın sıcağında oturur gibisin içerde. Bir süre sonra yandım diyorsun. İç kapıları açsak sadece sineklikler kum tanelerini tutmaya yetmiyor. Başlarda sıkı sıkı kapalı tuttuk fermuarları da ne oldu? Her kum fırtınası sonrası temizledik mi içeriyi? Hatta ara ara gelen kum fırtınası yüzünden günde 2-3 kere temizlemeye kalkmadık mı çadırı! Yahu arkadaş çölde kumdasın. Kapıyı kapatsan da açsan da başa çıkamazsın. Nefes nefese kalmak, terlemek daha mı iyi? Dışarı çıkınca kum daha beter vücuduna yapışıyor. 🙂 Ve sonunda dedik ki; Aç arkadaşım girsin kapıdan bacadan o minicik tanecikler yatmadan önce çıkartırız her şeyi dışarı içeriyi bir kerede temizler, yerleştirir ve uyuruz. Ne mi oldu? Dediğimizi yaptık ve bununla eğlenmeye başladık. Surat asmak yerine gülmeye başladık. Ne de olsa artık sıcaktan içerde bunalmıyoruz.
Bazı geceler tuvalete gitmek için uyandığımda bir bakıyorum uyku tulumumun üzeri kumlarla kaplı. Nasıl olduğunu çözemiyoruz bir türlü. Tamam artık kumla, rüzgarla ve fırtınayla savaşmamayı aksine eğlenmeyi öğrendim ama o kumlar kıyafetinin içine girip eline yüzüne değdiğinde gece uyurken rahatsız ediyor insanı. Sinek ısırıyormuş gibi geliyor bir de sürekli kaşındırıyor. İşte bu kısım gerçekten bana fazla. L Ferry’ nin tarafında hiçbir şey yok. Kesin bana garezi var bu kumların. J Ferry rüzgar korumalıkları ve mutfak tarafında uyuyor. Adı üstünde koruma! Dedektif gibi gece yarısı, uykumuzdan uyanıp, elimizde fenerler bekliyoruz. Nerden içeri sızmaya çalışacak arsız kum diye…..Ben açık kalan taraftayım. Hem rüzgarla yerden kalkan kumlar hem de rüzgarın çölden getirdiği kumlar havada uçuşurken çadırın yanlarında yer alan pencere deliklerinden içeri girdiklerini keşfettik. Pencereyi kapattık. Yere çadırın etrafına şişleri yerleştirip rüzgarla çadırın rüzgarlığının havalanmasını engelledik ve her gece bahçe sular gibi çadırın etrafını sulamaya başladık. Sevgili Doğa, seninle savaşmayacağız seninle yaşamayı öğreneceğiz. Bak sen bizi bunaltıp kaçırmak için her yolu deniyorsun biz de inadımız inat, kaçmak yerine seninle beraber mutlu bir şekilde yaşamayı öğreniyoruz. 🙂
Tabi tüm bu yazdıklarımdan sonra yemek konusunda ne yaptığımızı merak eden var mı? Rüzgar sorun değil ama kum fırtınası varsa gerçekten sıkıntı. Önceleri bayağı zorlanıyorduk. Çünkü yemek yapmaya çalışırken malzemeleri kumdan koruyabilmek o kadar kolay değil. Ve yemek yerken ağzında kum tanelerinin dolaşıyor olması en güzel yemeği bile keyifsiz hale getirebiliyor. Buna çözüm üretmek daha kolay oldu bizim için. Kum fırtınası olmadığı anda yemekleri beraber yapmaya başladık. Bazen sabahtan hem öğlen hem de akşam için yemekleri hazırlıyorduk. Tencereleri çadırın ön tarafına yüklük bölümüne koyuyorduk, plastik poşetlerin içinde tabi. 🙂 Acıktığımızda hala kumlarla sorunumuz olsa bile Ferry ya da ben dışarı çıkıp ocağı açıp sadece tencereyi üzerine koyup ısınır ısınmaz çadıra getiriyorduk .
Tüm bu yazdıklarımı doğada çadır ile yaşamayı öğrenmek üzerine…. Tüm bunları yapmayı öğrenirken farkında olmadan birbirimizle sürekli çatışmak yerine daha uyumlu çalışmayı, daha üretken olmayı ve birbirimize karşı daha anlayışlı ve sabırlı olmayı öğrendik.
Bugüne kadar gezerken her şeyi tek başına yapmaya öyle alışmışım ki Ferry yardım etmek istese hayır diyordum. Bir şeyi yapmaya başlasa çok yavaşsın ver ben yapayım diyordum. Tabi tüm bunlar benim iyi bildiğime inandığım şeyler için geçerli J Onun iyi bildiği bir şey ise ben yakanına bile yanaşmıyordum.
15. günün sonunda mutfakta Ferry bezelye ayıklayıp patatesleri doğrarken ben tencerede eti kavuruyordum. Ben çamaşırları yıkarken Ferry yıkadıklarımı durulayıp asıyordu. Ben çadırı temizlerken Ferry uyku tulumlarını havalandırıp matları temizliyordu. Tahtalar yerinden oynadıysa birini o yapmaya çalışırken diğerini ben halletmeye çalışıyordum. Su almamız gerekiyorsa Ferry tek başına yürümüyordu artık. Onunla beraber gidip yardım ediyordum. Yemeği ben yaptıysam arkamı döndüğümde Ferry’ i bulaşıkları yıkarken buluyordum. Dakhla’ ya alışverişe giderken artık eksikler listesini beraber hazırlıyorduk. Pek çok şey için sen bunu yap ben bunu dememize gerek kalmadan iş paylaşımı yapıyorduk. Kim ne de daha iyiyse onu yapsın demedik. Kim öğrenmek istiyorsa, diğerimiz sabırlı olup beklemeyi, öğretmeyi, zamanları ona göre ayarlamayı öğrendik.
Sanırım beraber motosiklet ile koca bir dünya turuna şimdi gerçekten hazırız. Artık yola devam etme zamanı. Bir sonraki durak Marutanya. Bakalım Afrika bize daha neler öğretecek?
Kısacası; 21 gün aynı noktada çadırda yaşamak ve doğanın her koşuluna ayak uydurmaya çalışmak; bize neler yapabileceğimizi nasıl daha mutlu olabileceğimizi, daha önce tecrübe etmediğimiz zorluklarla nasıl başa çıkmamız gerektiğini ve en önemlisi birbirimize karşı daha anlayışlı olmayı öğretti.