1.BÖLÜM
”Gittiğin her yerde kamp yapmak, doğa ile baş başa olmak her zaman kulağa hoş geliyor, peki çadırda yaşamaya başlarsan da aynı şeyi hissedebilir misin?”
Sırt çantalı gezilerimde zaman zaman kamp yapıyordum. Ferry ile motosiklet yolculuğuna başladığımızdan bu yana 6 ay geçti ve yolculuğumuzun %80’ nini kamp yaparak geçirdik. Afrika kıtası yolculuğuna başladığımızdan bu yana da neredeyse hiç hotelde kalmadık. Yolda kamp alanlarına girip çadır açmak ya da bir yeri beğenip bir iki gün kamp kurmak ile günlerce aynı yere çadır açıp orası evinmiş gibi yaşamanın ne kadar farklı olduğunu gördük. Hele yaşamak için seçtiğin yer rüzgarı ve kumu ile Batı Sahara’ nın Dakhla bölgesi olursa….
Buraya ilk geldiğimizde 2-3 gün kalıp ayrılmayı planlıyorduk ama Marutanya vizesinin fiyat ve kurallarının 2-3 hafta içinde değişeceğini öğrenince acaba kalsak mı diye konuşmaya başladık. O kadar uzun süre nasıl kalabiliriz diye düşünmeye başladık. Çünkü burada rüzgar çok güçlü ve ne zaman nerden eseceği belli değil. Belki okyanus kenarındayız ama günün sonunda hala çöldeyiz. Günlerce nerede yemek yapacağız? Nerede oturacağız? Çadırı ve kendimizi kumdan, rüzgardan, yağmurdan….nasıl koruyacağız? Üstüne üstelik ilk iki gün rüzgarla bayağı boğuşmuş ve çoktan yorgun düşmüşken…
Bir karar vermemiz gerekiyordu. Dedik ki; ‘’Burayı bir okul kabul edelim. Doğayla savaşmayı değil barışık yaşamayı öğrenelim. Birbirimizle çatışmak yerine nasıl uyumlu çalışacağımızın yollarını bulalım. Her kötü duruma ayak uydurmaya ve üstesinden gelmeye çalışalım. En önemlisi birbirimizi daha iyi tanıyalım ve limitlerimizi görelim.’’
İşte 21 gün aynı noktada çadırda yaşama maceramız böyle başladı.
Yapmamız gereken en önem şey çadırımızı daha doğrusu evimizi rüzgardan daha iyi korumanın yollarını bulmaktı. İlk zamanlar işin kolayına kaçtık ve karavanlardan yardım isteyerek, onlardan ödünç aldığımız tahta sopalar ile çadırın altına sermek için kullandığımız brandayı çadırın önüne açtık ama 2 metre bizi rüzgardan korumaya yeterli gelmedi. Şehirden bambu, branda, sopa…vb. neye ihtiyacımız varsa bulup alabileceğimizi söylediler. Hesapladık, hepsi toplam 25-30 EUR civarında bir para yapıyordu. Düşünmeye başladık ama parayı değil! ‘’Ya yakınımızda şehir olmasaydı ya cebimizde beş kuruş olmasaydı ne yapardık?’’
Aklımıza çocukken okuduğumuz Robinson Cruose tarzı kitapları geldi hemen ve kumsalda, ya da çölde adına ne dersen, uzun bir yürüyüşlere çıkmaya başladık. Diğer kamplardan ya da balıkçılardan kalma neler var bakalım diye. İşe yaradı!
İlk topladıklarımız ancak minik mutfak yapmamıza, bulduğumuz kartonlar ise ocağa kum gelmesini engelledi. Aradığımız şeyleri toparlamamız 2-3 günümüzü aldı. Tabi ki her şeyi kafamızda ki gibi bulamadık ama günün sonunda elimizde bambular, muşamba, tahta parçaları, balıkçı ipleri ve boş 5 lt. şişeler vardı. Bir taraftan topladıklarımıza bakıyor diğer taraftan kendimize gülüyorduk; Bıraktığımız evlerimize, yaşamlarımıza bir bak birde şimdi yaptıklarımıza….
Hemen küçük ve önemli bir not eklemem lazım: Burada rüzgar üç yönden esiyor. Kuzeyden gelen esinti okyanustan gelen rüzgar demek. Kum fırtınası yok ama soğuk hava dalgasının var. Doğudan eserse biraz daha şanslısın ki çok nadir şansın yaver gidiyor. Hava soğuk değil ve kumlar havada dans etmiyor. Rüzgar yönünü güney doğuya mi çevirdi? Vay haline. Hava sıcak. Olmasına sıcak ama kum fırtınası yolda demek. Çünkü rüzgar çölden geliyor. Bu söylediğimi lütfen filmlerden gördüğümüz kum fırtınası gibi düşünmeyin. Göz gözü görüyor J Rüzgar sörfü gibi aktivitelere meraklıysanız, kıyafetleri giyip vücudunuzu kumdan koruyup birde gözlükleri taktınız mı en keyifli zaman sizin için başlıyor demektir. Ama ağzınızı açarken dikkat edin sonra kum taneleri günlerce ağzınızın içinden çıkmamakta inat ediyor. 🙂
Tabi bizde tüm bunları öğrendikten sonra bulduğumuz tüm malzemeler ile kendimizi biraz doğu biraz da güney doğu yönünden koruyalım dedik. Ve yapacağımız rüzgar korumalığının hemen arkasına da minik bir mutfak kurmaya karar dedik. Çünkü kum üzerinde yemek yapmak zor. 🙁 Bir şekilde yemeğin için tuz tanesi gibi girmeyi başarıyor namussuzlar. Tabi tüm bunları yapmak demek daha önce yaptıklarımızı sökmek ve her şeye sıfırdan başlamak demekti. Ama başka şansımız yoktu. Çünkü kuzeyden esen rüzgarın bir iki güne kadar yön değiştireceği haberi gelmişti çoktan.
Elimizde ne varsa topladık, koyduk önümüze. Yapacaklarımızı planladık ve başladık evimizi yapmaya. Tahtaları diktik, aralarına bambuları bağladık. Muşamba ve brandayı bağladıktan sonra bulduğumuz ipler ve taş yardımı ile tahtaları sabitledik. Tabi taşları kumda açtığımız çukurların içine koymayı ve üzerlerini yeniden kum ile kapatmayı unutmadık. Daha önce kamp yaparken yapmış mıydık böyle bir şey? Hayır. Hayatımızda daha önce çit gibi bir şey yapmayı bile denemiştik. Ama macera filmleri seyretmeyi sevmek çok şey öğretiyormuş.:)
Bulduğumuz şişelere kum doldurup masa ayakları yaptık ve tahta parçalarını üzerine koyarak, iplerle sabitledik. Böylece mutfak tezgahımızda hazır oldu.
Çadırı da ipler ve taşlar yardımı ile iyice bağladık. Yanımıza Afrika yollarında mola verdiğimizde güneşten korunabilmek için aldığımı deniz şemsiyesini de açtık. Şemsiye dediğime bakmayın kendisi yarım çadır resmen. Güneşten korunmaktan için değil, rüzgar ve soğuktan korunmak için kullandık kendisini.:)
Bu kadar uğraştan sonra çadırımızda yaşamaya başlayınca neler öğrendik? Beraber uyumlu çalışabildik mi?