Thassos’ a gitsek mi? yazısının devamı….
Adaya giriyoruz ve elimizde harita nereden gideceğimize karar vermeye çalışırken ‘’ nasıl olsa heryeri gezeceğiz ‘’ sesi ile tercihi bana bırakıyorlar (ne de olsa şöför benim 😉 ) ve Pahis tarafına doğru direksiyonu kırıyorum.
Yol yeşillerin arasından bir anda beliren mükemmel manzaralarla, sürprizlerle dolu. Havanın biraz kötü olmasından ve tam olarak ‘’nerede yüzelim’’ kararının verilememesinden dolayı her yerde biraz biraz o gördüğümüz güzel denizin tadına bakmaya çalışıyoruz. Durum böyle olunca yol zamanımız biraz uzuyor tabii. Neden bu kadar duruyoruz biz yahu dediğimizde, arkasından gelen yanıt aslında başka bir soru; kim yeşiller arasından turkuaz rengi sulara girmek istemez ki ?
Adanın genel yapısından kaynaklı, mermer yatakları çok fazla olduğundan, suya inanılmaz bir turkuaz rengi veriyor ve Maldivler’ deyiz dedirtiyor insana. Thassos bize maviliklerin rüyasını yaşatmakla kalmıyor bu rüyanın içine dalmamızı da sağlıyor.
Yolun sağ tarafında küçük bir tepede mola verip azığımızda ne varsa yemeğimizi inanılmaz bir manzaraya karşı yiyerek yola devam ediyoruz.
Daha önceden kalacak yere karar vermediğimiz için araştırma yapıyoruz ve birinden, yerin tarifini alarak koyuluyoruz yola. Potos yakınlarında bir yer ama bir türlü bulamıyoruz ve check-in saatlerinin son dakikaları… Yolda bir oraya bir buraya giderken bir araba gördük ve sevgili arkadaşımız yol sormak için koştu. Alışkanlıktan dolayı İngilizce konuşmaya çalışan arkadaşımızı adam anlamadı ve arkasından o anda yolda gördüğümüz tek kişiden sürpriz soru geldi laf arasında ‘’ Türkçe bilir misin ? ‘’ 10 saniye kadar afalladıktan sonra arkadaşımız kim olduğunu hatırladı ve konuşmaya başlayabildi. Otele telefon etti ve bize yol tarifi verdi.. Teşekkür ederek ayrıldık. Sevgili arkadışımız o adamın o boş yolda karşımıza çıkan bir yardım meleği olduğuna karar vermişti bile çoktan 😀 Kısa bir süre sonra otelimize vardık.
Akşam saatlerine yakın bir zamandı ve herkes eşyaları bırakıp yakında olan sahile doğru harekete başladı. Ne de olsa adanın her noktasında denize girmeye söz vermiştik. O güzel denize gireli birkaç dakika olmuştu ki yağmur başladı hafiften. Ve feribotta yapılan sohbet geldi aklımıza hemen ‘’biz bugün denize yağmurla gireriz’’ cümlesi yankılandı kulaklarımızda ve bunun esprisi yapıldı bu süre boyunca.
Deniz, yağmurla birlikte inanılmaz keyifli hale gelmişti bizim için. Bir saat kadar vakit geçirdikten sonra ilk günümüzde rahat bir deniz sefası yaşamanın keyfiyle ayrıldıktan sonra başlıyoruz bu kez Potos’ u gezmeye… Sahil kenarında çok güzel barları ve balıkçılarıyla çok keyifli bir manzara karşılıyor bizi. Bir şeyler içip birkaç lafın belini kırıyoruz birkaç mekanda… Ve otelimize dönüyoruz. Hotelde sohbet, muhabbete devam tabii…
Sabah kalkarak otelden ayrılıyor ve başlıyoruz adanın kalan yarısından devam etmeye. Yol gerçekten daha önceden de bahsettiğim gibi inanılmaz manzaralarla dolu ve her minik kasabası ayrı bir güzellikte. Hangi köşesinin ismini yazsam bilmiyorum. Bir uçtan diğerine yolculuk yaptığınızda sizde buraları keşfediyor olacaksınız zaten 😉 Yolda gördüğümüz her yere girip en azından bir göz atıyor çok keyifli yerler keşfediyoruz.
Yolda devam ederken çok keyifli bir koy görüyoruz kayalıkların altında ve oraya gitmenin yolunu bulmaya çalışıyoruz. Hava bugün daha güzel, güneş gülümsüyor yüzümüze. Ara bir yoldan gördüğüm en güzel koylardan birine geliyoruz. Küçük bir kumsal ve hayatımda gördüğüm en güzellerinden biri.
Kayalıkların oluşturduğu küçük mağaraların içinde yüzebilme imkanı sunuyor size ve bu keyif ‘’anlatılmaz yaşanır’’ diyerek geçiyorum. Turkuaz deniz, küçük mağaralar içerisine kadar kucaklıyor sizi…
Birkaç saat bu güzel koyun tadını çıkartıyor, hatta fotoğraf makinalarımızı riske atıp onlarla küçük mağaralara kadar girip fotoğraflar çekiyor ve bu anı sonuna kadar ölümsüzleştirmeye çalışıyoruz. ‘’Yaşasın Hayat’’ diye haykırmak isteyeceğiniz anlardan biri, nefes aldığınızı hissetmek keyiflidir bazen, şükredilir ya o an için, öyle birşey…
Sonra yola koyulma vakti geliyor, ellerimizde topladığımız birbirinden güzel, parlayan kumsaldan toplanılan taşlar ve hatta şişelere doldurduğumuz parlayan kumlarla birlikte ayrılıyoruz oradan.
Yol tekrar mükemmel turkuaz koyların ardı ardına geldiği şekliyle devam ediyor ve sürekli durup fotoğraf çekme isteği yaratıyor herbirimizde…Bütün yol boyunca girmediğimiz kıyı köşe bırakmadan yavaş yavaş yolun sonuna doğru geliyoruz. Feribotta giderken bize eşlik eden martılarımız tekrar yanımızda bize yoldaş oluyorlar kıyıya kadar…
Thassos Adası gerçekten kendinize ‘’Böyle yakın daha ne kadar güzel yer görebilirim? ‘’ sorusunu sordurtuyor. Maldivler’ e gidemiyor musunuz ? Ve yurt dışında mı olmak istiyorsunuz?
Eeeee Thassos varya….