O kadar çok parıltılı cümleler kurulur ki hakkında, insan en azından bir gün dahi olsa hayatında Paris’ te nefes almayı her zaman ister. Daha uzun zamanı kim istemez ki..
Paris’ e kaç kere gittiğimi hatırlıyorum. En son Paris gezimde yine bir arkadaşımın yurt dışına çıkma heyecanına ortak olmak için düştüm yollara. Ama bu kez zamanı kendimize uydurarak gezmemiz gerekiyor çünkü sevgili arkadaşım hem görmeyi çok istiyor hem de işten izin alma şansı yok. 5 günlük bir Paris turunu 1,5 günde tamamlamak gerekiyor.
Havaalanı, metro istasyonu, arkası arkasına duraklar derken birden Notre Dame Meydanı’ nda bulduk kendimizi. Kalabalıkla birlikte kilisedeki ayine bir göz atıp birkaç kare fotoğrafla süsledik bu anı. Kilisenin arkasında ki parkta da güzel birkaç kare yakalayıp yola devam ettik. Seine Nehri’ni takip ederek ilerlemeye başladık. Bu arada nehrin üzerinden geçen Aşıklar Köprüsü ve asılmış aşk simgeleri olarak duran binlerce kilit inanılmaz görünüyor gerçekten. Biz tam ‘’köprüyü mü fotoğraflasak yoksa aniden gelen atlı askerleri mi?’’ derken doğa bizi beklemedi ve 2 dakika içerisinde sırılsıklam olduk.
Yağmurun dinmesinin Louvre Müzesi’ nin duvarlarının kenarından devam edip müzeye vardık. ‘’Paris sürekligelinecek yer, müze sonra ki uzun tura’’ diyerek sokakları yaşamayı seçtik. Meydandaki şovlar, sokak müzisyenleri her daim karnaval havasına büründürüyor ortalığı. Sadece orada bile birkaç saat geçirilip, müzik dinleyip eğlenilebilinir. Ama bizim yola devam etmemiz lazım, inat ettik bir kere Paris bir günde gezilecek.
Meydandan geçip Avenue de l’opera‘ya giriyoruz. Bu arada etraftaki küçük şirin Fransız cafeleri görülmeye değer. Birine girip bir şeyler atıştırıyoruz.
Özellikle de fotoğraf tutkunları gözüyle Paris, her anından farklı bir kare çıkartabileceğiniz bir şehir. Sanki tüm şehir fotoğraflanmak için sizi bekler gibi. Birbiri ardına işlerine koşan insanlar, öğrencilerini gezmeye çıkaran öğretmenler, üstlerinde takım elbiseleri, topuklu ayakkabıları, selede çantalarıyla işlerine bisikletle giden kadınlar ve hepsini çevreleyen şehir mimarisi…
Biz devam ederek ‘’Hard Rock Cafe’ ye uğrama zamanı geldi’’ diyoruz. Sanırım dünyanın her yerinde Hard Rock Cafe lezzeti hiç değişmiyor ve sunumları da öyle.
Artık Sacre Coeur’ a tırmanma gücünü buluyoruz kendimizde ve koyuluyoruz yola. Ana caddeler yerini sokaklara, daha dar sokaklara ve sonunda dar merdivenlere bırakıyor. Bu yollardan geçerken etrafımızda gördüğümüz; ressamlar tepesi diye anılan Montmarte (bu bölgenin adı), küçük mahalle barları, cafeleri gerçekten inanılmaz keyifli ve şirin gözüküyorlar. Hepsinde de birer kadeh bir şeyler içmek istiyor insan.
Ve artık o, şehre bütünüyle kanat germiş şekilde duran Sacre Coeur’ a geliyoruz.